28 Ağustos 2010 Cumartesi

Bilme!

bilme sen serinliğimi

beyaz tenininin arılığında

uçtuğum o günü bilme.

Sana yeminli satırlarım yok,

sana o pak u pak hayaller yok

sen cepteki muska ,

efendim canım canda has parçam

saçlarının adetince efelendiğim sevincine,

beyaz dağ da tutunmuşum,

susuzluğumda umursuzca

durulmuşum beslemeli usluplara

21 Ağustos 2010 Cumartesi

BiRgÜl'e Geldim!!! 2

ve o an bir serçe kuşunun minik kanat çırparak yükseklere çıkması kolaylığıyla geldi ve uzaklarda olanlar safına çabasız,gayretsizce katılanlardan oldum. Mavi özlemlerin bir başka mekanına oturmuş Sadıklı'da semayı izler gibiyim. Bu uzak mavi özlemler mekanında gülünesi şekilde tam 32 gün geçti.Ne saydım zamanı ne de gün bildim, soramadım yarın nedir...

Bir tebessümle bu geçici ömür evime dahil olduğumdan beri gecem gündüze, gündüzüm geceye denk oldu. Bilinç, yaşam neşesi gecelerde mevcut,gündüzlerde kapalı devre yayını misali olsa dahi ortaya çıkmaya hasret...Gecede yaşıyor gündüzde nefes alıyor bedenim.Şükür rahattadır düşüncem, huzurla dimağım önüne bakmaktadır. Huşu içinde emin olmaktadır ruhum yorgunluğa bazı ağırca hapis olsa da maddem.Gündüzleri sema altında zaman akıp gitmektedir hesapsızca. Güneş yanaşmaya başlayınca botlarımın bastığı yerlerden uzak doğulara ,sema altındaki beklediğim yakınlara karanlıklar, belirsizlikler peydah olmaya başlar... İnsanlar ve tabiat susar gece konuşmaya başlar....

Çekirgelerin, yabanilerin sesleri yırtar sessizliği, yapraklar ulur, rüzgar saçları savurarak temas eder bedene, soğuk yavaşça yanaşarak dürter bedenleri, şüphe dudaklara kadar yanaşır,kocaman acabalar görülür karanlıklar içinde. Ve kimse diyemez kendindeki hali, imanla güvenir yardana, ne olacaksa ondan bekler ve herhalin hayır olacağına inanır, geceye arkadaş olur.

Biraz daha geçince gezegene uzak yıldızlar gökyüzünde belirginleşir. Konuşacak kadar yakınlaşırlar sanki...Sayardım eski yol adamı olduğum günlerde, geceleri yıldızları, geceyi ve semayı dinlerdim. Alışkanlıktan mıdır yoksa başka bir şeye fırsat olmadığından mıdır geceye arkadaş olmanın devamında Canım'ın, Cancağız'ımın sesleri gelir konuşan gecenin fısıltılarının arasında kulağıma, tebessümüm katlanır, bebecanım kahkalarına ortak olurum usulca... Boyalı bez kıyafetinin üzerimdeki sorumluluğu hatırlar, onurla gurur duyarak bu sahnedeki varlığımdan, geceyi dinlemeye gayret ederim ve öyle hepimiz,biz, ben geceyi dinleriz...

Düşünür insan karanlıkların bedeni sardığında dünü, yarını ve az sonrasını. Göz bebekleri büyür algılamak için kol mesafesi uzakları ve beden uzunca mesafeleri kat eder, yürür bilinmezliğin ortasında... Devleşen ağaçları,tepeleri, tümseklerin tozunu kaldırdığını göremeden,aşar başka zifir yerlere yol alır bedenlerdeki diri Mehmetler.Zifirde içi, ruhu,vicdanı, bedeni karanlık karaltılar umularak gidilir gecede. Gidilirde çıkmaz karaltılar, karanlıklarda sakınırlar karalarını, bir çetin hesaplaşmaya, hoyrat meydan okumaya ses vermezler.Yapraklara,toprak yığınlarına, sıcak taşlara yılan gibi dolanıp ilişir, kahpelik anlarını düşünürler ve leş yiyiçi hakkı için bekleşirler...

Daha bildik bakar boyalı bez giyen Mehmet ruhlular karanlığa, uzağın daha ilerisine, ninni dinler gibi, ana sesi duyacak gibi dinler geceyi, arar karaltıları, sesler gelir başka başka geceden karaltılardan ses gelmez, gelemez erliğin iniltisi, gidilir belkide geçilir karaltılardan....Dereler, tepeler ve yollar aşılır. Batından vedalaşan doğudan güne dost edasıyla selamı belirince günün takvimdeki yenisine devam edilir.

SONRASI SONRA...

YAĞMURUN SEVDASI