7 Ekim 2011 Cuma

YAĞMURUN SEVDASI


Yağmurun elleri vardı tutunduğum ıslak ve kaygan,
Yağmurun yüreği vardı sevdasına çocukça vurulduğum...
Bir yalnızlığı dillendirir gibi yanaşmıştı gözyaşı ile yanağıma,
Ağlayınca sızısına usulca ortak olduğum benden pamuksu sesi vardı...
Cana değer hüznü vardı özlemlerden sebep çağlamaya meyilli
Cana değer yağmurlardı kapmıştı semayı,
Kah Bulutlu kah sisli kederden
Gönülleri seller kaplamıştı inceden...

Ey yağmurdan ortağı olduğum elemli sevgisine,
Ey ferahlığı kuraklık bilen ve sevgisinde hüzünlü seslere gebe,
Geçilir sellerde de varılır başka kıyılara
Teslimse yeter diye sevdanın düşüncesi nehirlere
nehirler gelgitler yaratmaz bende hiç varmaz an bile uzağına...

Seyretmek güzeldir yağan yağmurlarda hüzünden sevgiyi
de hapsolmaz bendeki yürek nehirlere
döner de gider denizlere.
varmaz hiç derelerin sevdalı yaşlarına
uçar göçmen kuşlar gibi sevdanın enginliğinde
sığmaz nehirlere
aşar gider okyanus olur,
dönüşür hiç bilinmedik kimselere...
Yolcu olur göçmen kuş olur sevenden başkası olur
varmaz bir daha yağmurlu günlerdeki nehirlere.


8 Şubat 2011 Salı

BaĞ BoZuMu GüNLeRiNdeYiM



Günümü bağbozumu hayalleri kaplamakta bu günlerde… Günümü baharın taze bereketini yağmur taneleriyle yeryüzünü hayra sarmaladığı günler sonrasındaki çekirdeklerden, tohumlardan meyvelerin yemişlerin topraktan fışkırdığı günlerin hayaliyle geçirmekteyim…
Üzüm ağaçlarının her bir yaprağın altına gizlediği, yeşilin envai çeşit tonlarının toplandığı, bir yaprağın altına gizlediği salkımlarca üzüme, onun toprağına, rengine olan özlemi, hayaliyle dinginleştirme günlerindeyim…
Bağbozumu günlerinde bahçelerdeki üzümlerin sepetlere dizilmeden, dalındaki sabırlı ve metanetli bekleyişi, özünde barındırdığı mucizeyi, her şeyin ilk bakışta doğal gibi göründüğü aslında düşününce teferruatta onlarca maharetli elin üstüne değerek, can gibi, cana değer salkımlara usta ressamları imrendirmek için dizilmiş üzüm taneleri gibi gözlerimin önüne seriliyor. Gözlerimin önüne seriliyor emekle sabırla duraksız ve amaçsızca beklenen salkımlardaki yaz gibi bahar günleri...
Parmakların hali anlatmakta zorlandığı, de hadilerin seslerin duyulduğunda...
ta eskilerden ve belki çok öncelerden cebe ısrarla tutunmuş bereketli bozuk paralar gibidir tatlı anılar ki hepsi bağbozumunda salkımlardan damaklara tane tane düşen üzümün lezzetine benzer..
Benzer lezzetler katar damaklara, yüreklere saf saf dizili üzüm ağaçlarının olağanüstü görüntüsüne değer,ve belki daha fazlasını yükler düşüncelere, lezzetini katmerleştirerek katlar.....
Bağbozumu günlerin özlemindeyim bugünlerde… Dünden kalmış ,yürekte taze sıcacık hatıraları anımsattığından mıdır yoksa süslü, üzerine parıltılı taşlarının serpiştirildiği mücevherlerin zamanla kaybolduktan sonra bakiyesi olan metal zevatın kalanı gibi basitte, gösterişten ve dünya yalanlarından sıyrıldıktan sonra bize kalan gerçek değeri anımsattığından mıdır bilmem zaman geçtikçe, takvimler eskidikçe değerlenen yılların sonrasında bulunmaz tarihi bozuk paraları anımsatır bana...
İlk haldeki değeri miktarda çoklara tekabül etmese de zamanla gönüllerde kolayca sığınan, gönüllerde hiç yıpranmamış ve değişmemiş değeriyle karşılık bulan hatıralarını, belki saniyelik anıları anımsatır bana bağbozumu günlerinde üzüm tanelerinin damaklara kattığı tat....
Hem her baharının gölgesinde şifalı yer bulmak üzere sabrın, insanın kendi halinin yolcusu sebatın kanıtı gibi durur yaprakların altında mevzilenmiş, yaprakların altına gizlenmiş binlerce başka başka günlerin kendine panayır yeri eğlencesidir salkımlar, ve onun neşeli üzüm taneleri...
Bir günü hatırlayınca eskiden, dünden sanki üzüm yaprağını kaldırır gibi bir tatlı hatıra, düne dair bir tebessüm umarken bir üzüm tanelik tadı yad ederken bir saklım lezzeti karşında bulur insan.
Cebe sığınmış, cepten kalmış bozuk paralar gibi o üzüm tanelerine sığınmış hatıralar hiç harcanmaz, tüketilmez kulaklara her bozukluk şıkırtısında dünden gelen senfoniyle bir ömür üzüm yaprağının altına gizlenmiş salkımlarca üzümlük tadı dilin her bir yanına tattırır, düşünceye huzur katar, neşeye kederden çark ettirir engin denizlerde emektar kaptanın gemisini elleriyle hükmeder gibi, vira tornistan yönümüz tatlı günlerden yine tatlı günler dercesine....
Ben evvel zamanda yaşarken insanın hayatı aslında kıymet vermesi ne demek bilmezdim...Bilmezdim geçmişin geleceğe yön vermesi ne demek bilmezdim....
Üzüm salkımlarının yüreğimdeki bana anımsattıkları, yönü kaybolduğunda insanın, her açmazlara düştüğünde, dününden, dündeki sevgiyle bulanmış dost seslerinin yarına ışık tutacağını bilmezdim.
Dilimde her bir bahar türküsü, mahzunluğa düştüğümde hep bir taze üzüm bahçelerinin sevdalı özlemi döner dururdu da bilmezdim nedenmiş bendeki halin sebebi...
O halin esasen sesleniştir kıymetini yüklemeye hem düne hem şimdiye hem de gelecekte belirsiz günlere....
O hal elinde kırık mızrabıyla, yarım kalmış bestenin o en can alıcı yerinde ilham perisinin , umut düşüncesin kendinden gittiğinde yarına hayırla bakabilmenin , yarını o türkünün o en can alıcı nakaratıyla kendine dönebilmeye cesaret veren haldir....
Söylerken türkümü "dağlar başını aşam gidem bana gurbet vatan ellere,
başımdaki dumanı döksem gözyaşım diye derelere....
Tırnaklarımın üstünde sekeyim bedenimi vurarak tepelere,
Göreyim bana uzak vatanı,
Böyle yağmurludur gece,
Böyle yağmurludur,
Her gurbet sızısı yüreğe düşünce.
Ufka uzanmış sıla resmi,
Gözlerim dalsa da geceye,
güç gerek aşmak için yüce engin dağları,
Görmek için bana gurbet vatanı..."
Kalınca sessizliğimle yapayalnız çıkarmalı cebindeki bozuk paralı,
ve o tatlı anıları damağında salkımlarca üzüm tanelerinde tatmalı....
Bir yol varsa eğer, dünden yarına giden, ve bir yol var eğer insanın küheylanı durduğun ıssızlıkta demenin dehler, dehler kükremenin tereddütsüzce harcamalı yüreklerdeki bozuk paraları.
Kaldığımda türkümün tam ortasında yapayalnız, kaldığımda şüphede harcarım bozuklarımı ve türküme üzüm lezzeti katar söylerim türkümü ve atıma dehler kükrer, dörtnala sürerim atımı... Bir yol bulur çıkarım ıssızlıklarımdan küsmeden benden uzaklara yol alan ilham perisinde, düşerim hayat yolculuğuma daha bir emin daha bir güvenle bakarak yoluma, türkümü o en dinginleştirici nakaratını söylerim varırım dünden yarına.
            Bağ bozumu günlerdeyim bu günlerde. Baharı özlemle oluk oluk dizili üzüm ağaçlarının saf edilmiş hayran edici algısını anımsayarak bendeki biçili özlemi, bendeki biçili söylenmemiş, yarım kalmış, yolda kalmış küheylanı dehler kükreyerek yarına hayırla çıkma telaşındayım belki de.
cebimde onlarca bozukluğun şıngır mıngır senfonisiyle her yarım kaldığımda söyleyecek, söylenecek sözüm var benim... Salkım tutar gibi sevdanın tatlı hatıralarının ellerinden tutan dost sesleri var ellerimi tutacak, bendeki özlemin metanetli dinleyişi var o ezgiyi...
Sevdiklerimin sesi var cebimde, sevdiklerimin bakışı, sevdiklerimi gözlerine çakılan bakışları var bozuk paraların tura yüzlerinde...
Bildin mi diye sorarsa içimdeki ses sesime bildim der şimdilerde bu hal nedir ve nereye gitmektedir şimdi...
Bu hal bir sevda türküsünden gelip, küheylanına dehler kükreyip hayat ışına yol almaktadır. Bu hal bir ömür sürüp, ruh elmasının can özüne vedasına kadar da sürüp de gidecektir.
Gidecektir de cepteki seslerinin gizini ne benden başka kimseler bilecektir ve ne kulaklarımdaki ezgiyi işiteceklerdir.
Bağbozumu günlerindeyim bugün.
Bendeki hal bir bağa gizlenmiş binlerce salkımdaki milyonlarca üzüm tanesinin sus seslerinde dinlettiği melodi gibidir.
Bendeki hal bir bağa gizlenmiş binlerce salkımdaki milyonlarca üzüm tanesinin manası sus seslerinde dinlettiği melodi gibidir..
Diyemem ondan özlemde çok, sevdada çok, yürek yakan notalardaki bendeki çok hali...
bilsinler gayretinden de uzağım ....
Bilsinler gayretinden uzağım yüreklere işli hali...
            Bağbozumu günlerindeyim bu günler de der sızar yüreğim kendince....
Üzüm tanelerim, salkımlarım, bağım bozumu olup yüreğime işlenmiş üzüm tanelerim anlasın dilerim bendeki hali....
Anlasın sadece üzüm yapraklarına gizlenmiş sevdasında, özleminde salkımlarca çok olduklarım....
Sadece onlar anlasın...
Bağbozumu günlerdeyim....

31 Ocak 2011 Pazartesi

KapAlıyız Hasım Bey


Canım bugün hiç çekmiyor vuruşmayı… canım hiç bugün mevzilere koşup siperlere uzanıp artsız mücadelelerin hesabına kaydolarak çarpışmayı çekmiyor…az evvel yerindeyken takatim, yerindeyken inancım çekseydin kılıcını, savururduk semada, bu işin sonunda ya sen ya ben diyerek can özlerini nişan alarak keskinliğine kaftanlar biçerek mücadele ederdim….
Çekmiyor gerçekten canım şimdi ince acılı sözler sarfederek laflar söylemeyi, çekmiyor kaşının altındaki göze tühler çemkirmeyi, her heceden iğrençliklerini sergilemeyi, kıl köklerinden kanlar çekmeyi çekmiyor inan gerçekten canım…
Kapalıyız Hasım Bey şimdi gelgitlerin yıkıcılığına, kapalıyız saflar kurgulayarak bizlere karşı sizlerin zoraki ittifaklar kurmasına zamansızız. Ne mükemmeliz yalanlarını inandırmak için dil oyunu efsaneler üretmeye ve sizin ne aşağılık basitçi iğrençlik abidesi olduğunuzu ikna etmek için hafif meşrep heykellerinizi dikmeye hazırlıksızım.
Yorgun parmaklarımı, bitkinleşmiş gözlerimi, gürültülü bilgeliklerimi harmanlayacak cesaretlendirecek hiçbir nedenim yok bugün….
Bugün hamlelerine cevap vermeye yok niyetim….
Bugün tırnaklarından fışkıran irin damlalarına karşı üzerine atılacak pisliği biriktirecek zamanım, gayretim yok. Ne hamlen dokunsun , ne pisliğin, yeter uzaklığında yer bulmak bana..
Bugün hamlene karşılık vermemek, sözlerine yanıt vermemek,  bulanık sözlerini duymamak zaferdir bana…Zaferde umurumda değil, seni alt etmekte…İnsanların ne düşüneceği de umurunda değil….
Sen kazandın, sen kahramansın, sen zaferdarsın…
Yeter ki bulaşma bana, yanaşma saflarıma… yeter ki üçün beşin hesabına dahil etme bana ait maneviyatı… En başarılı, en bilge, en akıllı ve en bilmem ne çeşit mükemmellik ifadesi sıfat tamlaması sana ait olsun bugün…
Kabulüm hepsi…
Kabulüm ne dersen…
Yarın...
Yarın canını okurum nasılsa…

YAĞMURUN SEVDASI