2 Eylül 2010 Perşembe

O gördüğüm rüya gerçek mi?

Şimdi geçen zamanı anlatmak ve önceki hecelerden ne kadar uzak olduğumu anlamak fırsatı geldi kondu. Öyle serçe kuşlarını yanaklarıma konmasını hisseder gibi, sözlerin nereye vardığını düşünmek için bu soluğu kullanmak gerekti.

Gün canparelerin, yürekteki has parçaların cana yaklaşmasını, ana yaklaşmasını hissetmenin günüdür.

Biz o sevdicek sözlerle o uzak yolardan vardığımız yerlerde çok şükürlerle güzellikler ve esenlikler bulduk.

Sanmıştım ki o kelimeleri yazan adam benden gitti ve özlemlerini cebine koyup bir daha gelmeyecek.

Sanmıştım ki yüreğimde hep özlemle beklediğim Kamisa gönlüme girince adam kendine gerek yok diye bavuluna gözyaşları ekleyip adasına döner. Gideceği yerlerde elemli, umutlu bekleyişleri bırakarak gelmek yerine Kamisanın geleceğine yazılı o engin düşlerle nasiplenmenin payesine ulaşmak o kadar yakınken ondan vazgeçmek delilik değilse nedir?

Gönül komşusu ağaçların dallarında bahar tazeliğiyle meyveler yakın tebessümleri fırlatmışken, E’nenni bebeşimin her anına bir başka masalın orta yerinden yaşamanın ne mahsuru var.

Küheylan umutlarını gözyaşlarından durulukta getiren sarı saçlarının, beyaz teninin duruluğunu özümden de coşkusunu yaşadım ya ne mutlu bana. Sevmişim ya gönül hanemde bu can adamda hem eşimi bulmuşum hemde mis pare parmaklarıyla gönüllerin ince perdesine dokunan gökkuşağı prensesimi.

Belki tüm bu olanlar yol adamı olmanın hastalıkları. Kah bakmışım terli yürüyüşlü günlere, kah bakmışım sayfalarda saklı ümitli günlere ve belki canın anda yaşandığı o taze geçmişteki can pareli İstanbul günlerine. O günlerin anısına unutmuşum söz vermeyi.

Gün gülü beraber getirirse eğer ve biz adamızdaki dalgalarla boğuşmazda seversek tuzlu, köpüklü sersemlikleri yürek hanemdeki gönül köklerini büyütürüz büyüyen prenslerin, prenseslerin göğe yükselmesine tanık olan bedenlerimizi eskiterek...

Ve diğer dalgalı günlerin bizden götürdüklerine gönül vefası besleyerek hayır dilemek boyun borcu. Dökülen saçlar ve dökülen yapraklardaki özlemli hasret artık yavaşça yitirdi şiddetini köpüklü günlerin büyüklerine.

Hayat böyle geçip gidiyor işte diyorlar. Yaşıyor ve yaşlanıyoruz arif adam olma kıyısına uğramadan. Gördükçe anlıyoruz diye ve anlayacağız her defasında...

Canım canda has parçam ve Küheylanına binip Zile'den gönlüme doğan güneşim, gökkuşağının renkleri varlığınız tamamlıyor hanelerdeki kırıkları..Ve hayata sizin pencerenizden bakıyorum ya çok şükür Yaratana...

Sevmişim sevilmişim gönülden, kandan candanlarda sağ olsun huzurla.

Ne güzel günler bunlar yoksa....gördüğüm rüya mı gerçek mi?

Hiç yorum yok:

YAĞMURUN SEVDASI